Dün akşam Bursa’ya geldik; bir sivil toplum kuruluşunun istişare toplantısı kapsamında. Bugün de maden sektörümüzün çok önemli oyuncularının; mermer iş kolunun bir fuarı var uluslararası. O maksatla Sanayi ve Ticaret Odamızın davetlisi olarak mermer sektörünün fuarını ziyaret ettik. Ve biraz sonra da inşallah İstanbul’a doğru gideceğiz. Çok fazla vaktinizi almak istemiyorum, ayrıca bizim de İstanbul’da şimdi 2-3 düğün var. Onlara da yetişmemiz lazım.
Tabii kısaca Enerji Bakanlığı olarak ne yapıyoruz sorusunu cevaplamaya çalışayım. Muhtemelen hani kafalardaki temel bazı soruların cevap bulması açısından. Biz sık sık ifade ediyoruz aslında hayatın belki de motor gücü: Enerji. Japonların enerjiyi kavrama kelimesi hayat demekmiş. Yani orada enerji ile hayat aynı anlama geliyor. Hayatın devam etmesi için enerji önemli. Hem özel hayatımızda hem de iş hayatımızda. Bunu zaten benim size ayrıca söylememe gerek yok. Hareket kabiliyetimizi, iş üretme kabiliyetimizi buna borçluyuz. Fizik Kanunu var; İş = Güç x Yol. Fizik dersi okuyanlar biliyordur. İş eşittir Güç çarpı Yol. Çok güçlü olabilirsiniz; ama bir yol kat etmediyseniz aslında sıfır iş üretmişsiniz demektir. Hem güçlü olacağız hem de bu gücümüzü doğru yolda kullanmayı becerebilmemiz, o kabiliyeti kazanabilmemiz lazım. Özellikle içinde bulunduğumuz dönemde Sanayicilerimize, İş dünyamıza büyük sorumluluk düşüyor. Biliyorum bazı sıkıntılarımız var ama bunu biraz; uçak seyahati yapanlar bilir. Türbülanslı havaya girer biz hani ürkeriz, korkarız, midemiz bulanır ama netice itibariyle kalıcı değil. Zaten yaşanan hadiselerin rasyonel, matematiksel olarak bir karşılığı da yok. Bir spekülasyon, manipülasyon -ne derseniz deyin- suikast, bir operasyonla karşı karşıyayız. Hamdolsun o ilk Ağustostaki olayları atlattık. Eylül-Ekim daha sakin geçiyor. Hem Hazine Maliye Bakanlığımız hem de devletin tüm kurumları bunun üstesinden gelmek için elinden geleni yapıyor. Ama her kriz, sıkıntı aslında fırsatını da kendi içerisinde barındırıyor. Bu fırsatları da iyi değerlendirmek lazım. “İnne meal yûsri yüsra” Yani her zorlukta bir kolaylık var. O kolaylığı bularak veya zorluğu kolaylığa çevirmek için de insanoğlunun çaba sarf etmesi gerekiyor.
Şimdi “kur yükseldi, ne yapacağız” diyebilirsiniz; ihracat yapacağız, üretimi arttıracağız. Geçtiğimiz yıl biz 234 Milyar Dolarlık ithalat yapmışız. İhracatımız 157 Milyon Dolar (Milyar Olacak) baktığınızda dış ticaret dengeniz 77 Milyon Dolar (Milyar Olacak) Cari açık bir miktar daha düşük tabi dış ticaret dengesi tanım olarak sattığınızla aldığınız arasındaki fark. Cari açık da 40 Milyon Dolar (Bu da Milyar Olmalı) civarında. Yani döviz açığı anlamında çünkü Turizm gelirleri sayılıyor, Yurtdışından gelen doğrudan sermaye yatırımları oradan eksildiği için. Ama yine de 40 Milyon (Milyar) Dolarlık açık.
Şimdi sabah mermercilerde gördüm; Hepsinin yüzü gülüyor, kurlar da arttığı için “Aman dedim döviz bazında tekliflerinizi revize etmeyin.” Duyuyorum, bazı uyanık müşteriler yurtdışında. “TL Değer kaybetmiş, siz de fiyatlarınızı biraz aşağı çekin” diye. Birbirinizi vurmayın. Malımızın bir değeri, ederi var. Özellikle de maden aslında 81 milyon vatandaşın hakkının olduğu bir yer. Nitekim biz Devlet Hakkı adı altında değişik oranlarda vergi alıyoruz. Niye yerin altındaki bu varlığı adam ekonomiye kazandırmış. Çalışmış, çabalamış ama Kurumlar Vergisinin ve bildiğimiz klasik vergilerin dışında bir de Devlet Hakkı diye bir bedel alıyoruz.
Bizim Sanayiciden beklentimiz şu; Toplamda GDP, bizim Gayri Safii Milli Hasılamız geçen yıl itibariyle aşağı yukarı 850 Milyar Dolar civarında. İlk 10’a girebilmemiz için bunu ikiye katlamamız lazım. 10. Sırada Kanada var. 1.6 Trilyon Dolar. Satın alma paritesi cinsinden baktığımızda da daha iyiyiz. Şu anda 16-15. Sıradayız ama satın alma cinsinden. 2023 hedefimiz En Büyük 10 Ekonomi arasına girmek ise bizim bu 10.000 Dolar kişi başı eşiğini bir şekilde atlamamız lazım. Bu da ancak bu teknolojiyi üretir, bu AR-GE’yi yapar, yeni ürünler geliştirirsek yapabileceğimiz bir şey. Yoksa belli bir yere kadar kopyala-yapıştır ’la geliyoruz. Ama kendi özgün ürünlerimizi üretebilmemiz için bizim araştırma, geliştirmeye önem vermemiz, innovasyona, yeni ürünlere yönelmemiz lazım. Nitekim ilk 10’daki ülkelere bakınca kendilerinin bir şekilde çeşitli sektörlerde kendi ürünleri, markaları var. Bizim bu ürün ve markayı; kendi ürünlerimize ilişkin teknolojiyi üretiyor olmamız lazım. Burada da sanayicilerimize büyük bir iş düşüyor. Biz yeni dönemde belki takip ettiniz; YEKA ihalelerimiz yani Yenilenebilir Enerji Kaynakları ihaleleriyle; eğer burada rüzgâr santrali kuracaksan, güneş santrali kuracaksan bu ekipmanları burada üret dedik. Nitekim 560-70 yerlilik oranıyla bu ekipmanları burada üretmeyi kabul ettiler ve biz de onlara 1000 MegaWatt güneş, 1000 MegaWatt da Rüzgâr yaptık. Yeni yılda da ilaveten 1000 MegaWatt Güneş, 1000 MegaWatt Rüzgâr daha yapıyoruz. Bunlar büyük oyunlarımız, büyük yatırımlarımız.
Ama Türkiye’de özellikle 2000’li yıllardan bu yana değişen bir şey daha oldu. Kamu artık elektrik üretim tarafında, zorunlu olmadıkça, güvence sıkıntısı olmadıkça yeni yatırım yapmıyor. Özel sektör eliyle biz 32.000 MegaWatt’lık kurulu gücümüzü bugün itibariyle 80.000 MegaWatt, 88.000 MegaWatt’a çıkarttık. Hatırlayın çok değil; 3-5 yıl, 10 yıl önce zaman zaman elektriklerimiz kesiliyor. Kışın belki siz çok hissetmiyordunuz, doğalgazı yetiştirmeye çalışıyorduk. Enerji bürokrasisi kış geldi mi biraz korkardı aman hatlarda bir sorun olmasın, çünkü yedeğimiz yok, depomuz yok. Geçtiğimiz yıl 2 tane bu mobil, yüzer doğalgaz ünitesini ülkemize kazandırdık. Doğalgaz depo kapasitemizi arttırdık. Bu sene hamd olsun herhangi bir doğalgazda arz sıkıntısı beklemiyoruz. Bizim Türkiye olarak pik saat pik günde 240 Milyon-250 Milyon Metreküp çekişimiz vardı. Bugün depolarda günde 303 Milyon metreküp gazı verebilecek gazımız var. Ama tabi gazı yurtdışından alıyoruz maalesef. İthal ediyoruz. Toplam tükettiğimiz gazın ancak %1-2 sini üretebiliyoruz. Petrolde biraz daha iyiyiz orda %8-10 civarında. Ama baktığımızda hala açık var. Ve cari açığın en büyük etkenlerinden birisi de benim Bakanlığımın bulunduğu alanla alakalı. Dolayısıyla burada bizim daha çok çalışmamız gerekiyor. Sektörün daha çok çalışması gerekiyor. Arama, üretim faaliyetlerini arttırmamız gerekiyor. Bu maksatla da bir tane biliyorsunuz bir gemi satın aldık geçtiğimiz yıl. Kendi sondajımızı kendimiz yapacağız. Nerede? Akdeniz’de. Önümüzdeki hafta inşallah ilk sondajımızı vuruyoruz. Ümitliyiz. Bilimsel tüm çalışmalar yapıldı. Uzmanlar değerlendirdi. Antalya açıklarında sondajımızı inşallah 30 Ekim günü vuracağız. Dua edin ilk sondajımızda bunu yakalayalım. Şimdi yurtdışında da bu böyle. İlk sondajda yakalayamayabiliyorsunuz. Mesela size bir örnek vereyim. Türkiye’de doğalgaz ya da petrol bulma oranı %12 yani 100 kuyu açtığınızda 12 tanesinde çıkıyor. Dünyada bundan daha iyi olan yerler var. Daha düşükler de var. İşin doğası böyle. Yani bu sismik çalışmalar yukarıda bütün analizler yapılıyor. Bir yerde film çekiyorsunuz. Ama doktor şüphelendiğinde “bir biyopsi almam lazım ki emin olayım” diyor. Bizim bu sondajlarımız emin olmak için yaptığımız bir yerde biyopsi işlemidir. Biz fiili dua yapacağız, sizler kavli dua yapacaksınız. İnşallah ilkinde denk getireceğiz. Bulursak da oyunun rengi değişir. Yani inşallah kaderimizde varsa.
Ben çok fazla vaktinizi de almak istemiyorum. Bu Hüsnû Kabulünüzden dolayı Sayın Külünk ailesi başta olmak üzere, TÜMSİAD yetkililerine çok teşekkür ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağlıcakla Kalın